Din Sosyolojisi Yeni Sayfa 1
Yeni Sayfa 1

ANASAYFA

SOSYOLOJİ KURAMLARI

SOSYOLOGLAR

MAKALELER

DERS NOTLARI

SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ

KİTAP ÖZETLERİ

 
 

Din Sosyolojisi (Hans Freyer)

Hans Freyer Joachim Wach’ın” Din Sosyolojisine Giriş”  adlı eserini ithaf ettiği önemli bir sosoyologdur.  Özellikle bir gerçeklik olarak toplumbilimi bağlamında Sosyolojiye önemli katkıları bulunmış bir sosyologdur. 1950’li yıllarda bir müddet Ankara Üniversitesi’nde çalışmıştır. Bu süre zarfında verdiği sosyoloji derslerinden derlenen bir kitaptır Din Sosyolojisi kitabı.

Freyer kitabına Sosyoloji biliminin bağımsız bir disiplin oluşunun serüveniyle başlamaktadır.  Henüz kısa bir geçmişe sahip olan Sosyoloji’nin Felsefe’den ayrılışının önemli yanı olarak Felsefe’nin sahip olduğu sorgulayıcı özelliğinden sıyrılması dolayısıyla normatif ve koşullayıcı dilini terketmesi olarak ele alır. Toplumsal düzenin birer parçası olarak çok tabii olarak hepimizin içinde yaşadığımız toplumla ilgili olarak bir takım düşüncelerimiz bulunmaktadır. Ancak ona göre mühim olan Weber’in de işaret ettiği gibi toplumbilimcinin değer yargılarından özgür olarak düşünme sorumluluğunun altını çizer. Yazara göre bütün toplumbilimcelerin Sosyolojinin hemfikir oldukları 3 konu alanı olduğu söylenebilir:

  1. Toplumsal kümeler
  2. Toplumsal tabakalar
  3. Toplumsal süreçler

 

Toplumsal Kümeler:

 Toplumsal kümeler bir çok sosyoloğun zihnini kurcalamış ve hala özellikle Amerikan Sosyolojisini meşgul etmektedir. Sosyolojinin kurucusu kabul edilen Comte da bu konuya toplumsal statik başlığı altında değinmiştir. Hepimizin kabul ettiği üzere toplum durağan değil, dinamik ve devingen bir yapıya sahiptir.  Bu açıdan statik yaklaşımda zikredilen toplumun devingenliğini göz ardı etme yaklaşımı mevcut. Oysa toplumsal hareketliğin zaman içerisinde toplumsal kümeye karıştığı açıklamasından hareketle dile getirilir bu kuram. Toplumsal kümenin tanımının, sınırlarının ya da başka özelliklerinin ne olduğu sorusu önemli bir sorun teşkil etmektedir ancak her halükarda toplumsal kümenin birkaç özelliği dile getirilebilir.

Evvela toplumsal kümeleri yığınlardan ya da kalabalıklardan ayıran en önemli nitelik olarak kümelerin gelişigüzel bir araya gelen yapılar değil de belli bir düzenle örgütlenmiş yapıları ifade eder. Kümelerin içindeki ahenk ve işleyiş topluma organizmacı kuramlarla yaklaşanlar için hareket kaynağı olsa da bilincin organizmadakinin aksine her bireyde tek tek yer alması bu kuramcılardan Spencer için bile çok önemli bir farklılıktır. Kümelerle ilgili söylenebilecek ilk husus küme/zümre üyeleri arasında bir rol dağılımının mevcut bulunmasıdır. Bu roller ticari bir firma kuruluşundaki gibi yazılı olsun aile gibi son derece doğal bir kümede olsun olmazsa olmaz bir koşuldur. Ve kümelerin varlığını sürdürmesinin en önemli koşuludur bireylerin rollerini sergilemeleri.  Kümelerin üyelerinde bir birliktelik duygusunun bulunması da kümenin ön koşullarından biridir. Yalnız bu birliktelik ya da aidiyet duygusunun nedenleri ve derecelerinin de birçok farklılık göstermesi de olağan bir durumdur. İşte bu psikolojik farklılıklar Tönnies’in dikkatini çekmiş ve kümeleri bu farklılıklara göre çok genel olarak “toplum” ve “cemaat” diye kategorize etmesine yol açmış. Bu ayırım bir çok sosyolog tarafından benimsenmiştir.

Toplumsal Tabakalar:

Toplumsal tabakalar konusu da en az toplumsal kümeler kadar sosyologları meşgul etmiş ve günümüzde özellikle Amerikan sosyolojisinde çok sayıda deneysel çalışma yapılmaktadır. Amerikalı sosyolog W. Lloyd Warber bu sosyologların önderleri arasında zikredilebilir. Toplumsal tabakalar kuramı toplumların bir takım kıstaslara göre orta alt ve üst şeklinde bir sıralamaya tabi tutulması esasında dayanır. Yalnız kuramla ilgili asıl önemli husus bu tabakalaşma ölçüsünün ne olduğu ve tabakalar arasında geçişlerin olup olmadığı sorunudur. Bu noktada tabakalarla ilgili kabaca dört çeşit zikredilebilir.

  1. Küme toplumu da denilen bu tabakalarda çağdaş toplumlardaki eşit hukuk ilkesine aykırı olarak farklı tabakalara farklı hukukun ya da imtiyazın tanındığı özellikle ortaçağ feodal yapının benzeri tabakalardır.
  2. Sınıf toplumu denilen bu tabaka yapısında ise yukardaki tabaka yapısından farklı olarak haklarda eşitlik ilkesi söz konusudur. Ancak bu eşitlik sınıfın üyeleri  arasında geçerlidir. Görünürde bir sınıftan diğer sınıfa geçişte hukuki bir engel görülmese bile gelir durumu bireylerin sınıflarını belirleyen temel faktördür. Sanayi toplumu bu yapıya örnek olarak verilebilir.
  3. Kast sistemi de denilen bu tabaka yapısında Hint Kast sistemi örneğinde olduğu gibi toplumsal tabakalar birbirlerinden keskin çizgilerle ayrılmakta ve tabakalar geçişlere kapalı bulunmaktadır.
  4. Çağdaş sanayi toplumlarının tabaka yapısıdır.

 

Toplumsal Süreçler:

Toplumsal tabakalardaki hareketlilik, tabakalar arası geçişler, toplumsal zümrelerin yapılarının dönüşümü gibi konular da toplumsal süreçler başlığı altında ele alınabilecek konulardır.

 

Freyer, Din Sosyolojisi’ne tahsis ettiği kitabın ikinci bölümüne dinin toplumlardaki derin etkisine değinerek başlamaktadır. Halk dinleri ve İlahi dinlerin ortak özelliklerine değinen Freyer da tıpkı Karl Jaspers gibi tek tanrılı dinlerin çıkışını insanlık tarihi açısından bir dönüm noktası olarak ele alır. Çünkü dinlerin hiç biri kendi alanında kalmakla durmaz toplumun her alanına etki etme eğilimleri vardır. Freyer’in üzerinde durduğu konu dinin hangi zümrelerde yaşadığıdır ve hangi zümreleri ortaya çıkardığıdır. Freyer bu noktada doğal zümreler ile dini zümreler olmak üzere iki çeşit zümre ayrımına gider. Birinci çeşit zümreler dinlerin çıkışından önce de var olan sonradan dinin dahil olduğu zümreler olup geleneksel dinlerde mevcut zümrelerdir. Örneğin aile, sop, köy ve kentler insanlık tarihiyle birlikte var olan zümrelerdir. İkinci çeşit zümreler ise dinlerin hususi olarak ortaya çıkardığı zümrelerdir. Bu tür zümreler de istisnaları olsa da yüksek dinlerde yer alır. Kilise, brahmanlık, tarikatler, mezhepler, cemaatler kurumları bu zümrelerden sadece bir kaçıdır. Bu ve bunun gibi kurumların insanlık tarihi serüveninde oynadıkları rolün ışığında bakıldığında az önce görüşüne yer verdiğimiz Karl Jaspers’in haklılığı daha iyi anlaşılmaktadır.

Kitabın son bölümlerinde din ile toplumun karşılıklı etkileşimi tartışmasını yapan Freyer özellikle dinlere tarihsel materyalizm kuramıyla yaklaşan ve bu açıdan toplumsal düzenlerin korunması noktasında dinleri sadece bir araç olarak gören sosyologları dinin gerçekliği ve evrenselliği hususunu görmezden geldikleri için eleştirmektedir.  Çünkü ona toplumsal ilişkilerin dinleri etkilediği görüşü doğru olsa bile dinlerin ortaya çıkışları salt bu sebeple açıklanamamakta din ve toplumun etkileşimi karşılıklı olsa bile din toplumu her halükarda daha fazla etkilemektedir.

Yazar son bölümünde çağdaş sanayi kültüründe din olgusuna farklı bir bakış getirir ve şunu der. Çağdaş toplumdaki kültür düzeyinin gelişmesi ve uzmanlaşmanın bir sonucu olarak kültür kolları arasında gevşeme olduğu ve neticede dini alandan profana doğru bir uzaklaşma olmaktadır. Ancak din özniteliği ile insanları etkileyerek egemenliği altına alma gücünü yitirmedikçe, kültür yaşayışının merkezi olarak kalmakta devam eder ve tıpkı ayrışan kültür gibi insan benliğinin bütünlüğünün ayrışmasını önleyerek kişiliklerinin bütünlüğünü sağlamaya katkıda bulunur. Böylece din, bu kişilik sayesinde profanlaşmaya rağmen birey yaşantısının dünyevi yaşantısını etkilemeye devam eder.

Mehmet Halit AKDEMİR

 

Yeni Sayfa 1